31 Ekim 2013 Perşembe

Aftermath: Population Zero


 National Geographic tarafından yapılan, çeşitli uzmanlar tarafından insanlar dünya üzerinden bir anda yok olursa dünyanın, çevrenin ( hayvan ve bitki yaşamının) ve insanların binlerce yılda yarattığı uygarlığın durumu ne olur sorusu üzerine kurgulanmış  History Channel'ın Life After People programına benzerlikler taşıyan belgesel..



İyi seyirler..

''Genetik Bilimin Şifreleri'' Belgeseli


Kalıtsal dediğimiz, burnumuzun büyüklüğünden, boyumuzun uzunluguna kadar ruhumuzu, şeklimizi, hastalıklarımızı ve belki de hayata bakışımızı tayin eden DNA nasıl çalışıyor ? İnsanlik tarihinin en buyuk buluşlarının başında gelen DNA'nin kesfi hayatimizda neleri degistirdi ? Artık daha ana rahmindeyken bile bir insanın başına gelebilecek hastalıkları öğrenebilecek bir düzeye gelen  tıp teknolojisini mercek altına alan ‘Genetik Bilimin Şifreleri’ isimli belgesel projesi; insanlık tarihine çağ atlatan genetik biliminin buluşlarına ve bu alandaki gelişmelere ışık tutuyor. 


İyi seyirler..

23 Ekim 2013 Çarşamba

Gravity (Yerçekimi)


Yapım: 2013- ABD
Tür: Bilim-kurgu, Gerilim, Macera
Yönetmen: Alfonso Cuaron
Oyuncular: Sandra Bullock, George Clooney
Senaryo: Alfonso Cuaron, Rodrigo Garcia, Jonas Cuaron


2006 yapımı Children of Men filmi ile hepimizin hayatındaki en önemli filmlerinden birini yaratan Alfonso Cuaron; 7 yıllık bir aradan sonra Gravity filmi ile geri döndü ve yönetmen bu film ile  karşımıza son yılların en yaratıcı,  en gerilimli, en gerçekçi filmlerinden birini çıkarttı.

Filmin konusu ise;
Dr. Ryan Stone (Bullock) ilk kez uzay mekiği görevine çıkan, çok parlak bir tıp mühendisidir.
Geminin yönetimi ise deneyimli astronot Matt Kowalski’dedir (Clooney).Ancak, görünürde rutin olan bu görev bir faciayla sonuçlanır.
Mekik paramparça olur ve yapayalnız kalan Stone ile Kowalski, sadece birbirlerine bağlı bir şekilde daireler çizerek karanlığın içine doğru süzülürler.
Kulaklıklarındaki ölüm sessizliği, Dünya’yla bağlantılarının tamamen koptuğunu göstermektedir.Kurtarılma ihtimalleri kalmamıştır.
Korku yerini paniğe bırakırken, aldıkları her soluk geriye kalan oksijenlerini biraz daha tüketmektedir.


 Uzay filmlerini seven biri olarak filmi oldukça başarılı buldum. İzlerken filmin
içinde gibi hissediyorsunuz kendinizi. Müzikleri ise çok etkileyici. Steven Price iyi iş çıkarmış.
Filmi geniş ekranda, sinema koltuğunda ve kesinlikle 3D olarak izlemelisiniz :)

İyi seyirler..


21 Ekim 2013 Pazartesi

''The Story Of Stuff'' Belgeseli


The Story Of Stuff;  ABD tarafindan ozellikle ikinci dunya savasi sonrasi olusturulan tuketim toplumunun temellerini, meta ekonomisinin ne sekilde isledigini, nelere yol actigini ve acmaya devam edecegini, sikilmadan, yormadan izletmeyi basaran 20 dakikalik bir video çalismasi. Kapitalizmin varlık nedeninin kar uğruna tüketmek ve yok etmek olduğunu gözler önüne seriyor.

İzlemek isteyenler için; (Türkçe dublajlı olarak)



İyi Seyirler..



Amerikan Rüyası Belgeseli



                                              

Amerikan Merkez Bankası ya da dünyaca bilinen adıyla Federal Reserve Bank (FED) özel sektöre ait. Yani devletin piyasaya süreceği parayı, özel şirketlerin sahip olduğu merkez bankası basıyor ve devlete satarak para kazanıyor. Bir anlamda devletin kendi parası üzerinde kontrolü ve etkisi yok. Bugün dünya genelinde İngiltere, Almanya, Fransa, Japonya, Avustralya gibi merkez bankaları 15-16 finans kartelinin kontrolünde. Bank of America, HSBC, JP Morgan Chase, Kanada Royal Bank, UBS, Deutche Bank gibi özel kurumlar, herkes tarafından devlet kontrolünde bulunduğu zannedilen merkez bankalarının sahibi kurumlar.  
Peki nasıl oldu da hükümetlerin veya özerk bir yapının kontrolünde olması gereken Merkez Bankaları, özel sektörün eline geçti? 

Bunun cevabını arayanlar aşağıdaki ''The American Dream'' (Amerikan Rüyası) isimli çizgi-belgesele göz atabilirler.







ROTHSCHILDLER - DÜNYANIN EN ZENGİN AİLESİ

Hikayeyi biraz başa saralım. Frankfurt Eşkinaz Yahudileri'nden Mayer Amschel Rothschild'in (1744-1812) 18. yüzyılın sonlarında kurduğu finans imparatorluğu, modern dünyanın gelmiş geçmiş en büyük servetine sahip ailesini meydana getirdi. 3 trilyon dolar gibi bir parayı kontrol eden ailenin babası Amschel Rothschild, Frankfurt merkezli finans işlerini beş oğlu vasıtasıyla Avrupa'nın beş şehrine yaydı. Oğulları Amschel'i Frankfurt'a, Salomon'u Viyana'ya (1820), Nathan'i Londra'ya (1798), Calmann'ı Napoli'ye (1821) ve en küçük oğlu Jakop'u Paris'e (1812) gönderdi. Hepsi gittikleri ülkenin finans sektöründe etkin oldu. 19. yüzyılın ortalarında Rothschild Ailesi Avrupa'nın banka sisteminin tamamını kontrol altına aldı.
Baba Rothschild'in söylediği, ''Ülkenin para birimini kontrol ettiğim sürece, siyaseti kimin kontrol ettiğini umursamam,'' sözü oğulları tarafından da başarılı bir şekilde faaliyet gösterilen ülkelerde uygulandı.  
Krallara ve devletlere borç para vermek özel sektöre para vermekten daha karlıydı. Rothschild Ailesi bunu keşfederek 200 yıla yakın zamandır dünyanın finans kontrolünü elinde tuttu. 
BARONLARIN ARKASINDAKİ BARON
İlk kuşak evliliklerini genelde kuzenleri ile yaparak servetin aile içinde kalmasını sağlayan Rotshchildler, Avrupa'da demiryolları, yollar, köprüler, binalar ve pek çok yatırımı finanse etti. 1850 yılındaki servetleri 10 milyar dolara ulaştı. 19. yüzyılın sonunda dünyadaki tüm servetin yarısını ailenin kontrol ettiği tahmin ediliyor. Amerika'nın en zengin aileleri olan Rockefeller Ailesi, demir çelik devi Carnegie, ülkeyi baştan sonra saran dev demiryolu şirketi Hermann, Rothschildler tarafından finanse edildi. Güney Afrika'daki altın ve mücevher işleri kontrolleri altındaydı. 
1. Dünya Savaşı'nda J.P. Morgan Amerika'nın en zengin adamı olarak biliniyordu. Ölümünden sonra anlaşıldı ki, J.P. Morgan Rothschild'in destek verdiği adamlarından biriydi. J.P. Morgan, Amerika'nın devleri GE, Dupont, AT&T, General Motors'u finans eden finansördü. Morgan'ın ortağı Edward Grand ise uzun yıllar Bank of England'ta Rotschild Ailesi'ne çalışan bir bankacıydı.
BANK OF ENGLAND NASIL ELE GEÇİRİLDİ?
İsveç Merkez Bankası Sveriges Riksbank'ten sonra dünyanın en eski ikinci merkez bankası 1694 yılında Bank of England adıyla Londra'da kurulmuştu. Daha sonraki yıllarda kurulacak modern merkez bankalarına model teşkil eden Bank of England, 1815'te akıllara durgunluk veren bir operasyonla Rothschild Ailesi'nin kontrolünü ele geçirdi. (Aile bunu inkar etse de)
Fransa ile İngiltere'nin karşı karşıya geldiği Waterloo Savaşı, modern dünyanın gördüğü ilk piyasa spekülasyonlarından birine sahne oldu. Şu an Belçika sınırları içindeki Waterloo Cephesi'nde, İngilizler Fransızları yendi. Cephedeki bu gelişmenin Londra'ya ulaştırılması gerekiyordu. Londra'daki yatırım ve finans işiyle uğraşan Nathan Rothschild, bu haberin aciliyetinin bilincindeydi ve adamlarından birini İngiliz sınırına yakın bir yere konumlandırmıştı. Öyleki Rothschild'in adamı Fransız Napolyon'u yenen İngiliz komutan Dük Wellington'un kişisel kuryesinden önce zafer haberini Londra'ya ulaştırdı. 
Savaşı Napolyon'un kazanması, İngiltere'nin çöküşü anlamına geliyordu. Nathan Rothschild, İngiltere'nin savaşı kazandığını bilmesine rağmen borsadaki hisselerini, bonolarını satmaya başladı. Borsada etkinliği ile bilinen Rothschild'in hisselerini satması, Fransa'nın savaşı kazandığı anlamına geliyordu ve diğer yatırımcılar da onu takip etti. İngiliz devlet tahvilleri, bonoları, hisseleri hızla satıldı, piyasa çöktü. Sonrasında Nathan Rothschild gizlice satılan hisseleri topladı. Bu olaydan sonra sadece hisse ve bono piyasası değil Avrupa'nın en köklü merkez bankası olan Bank of England'ta ailenin kontrolüne geçti. 
İngiltere'deki operasyon tamamlandıktan sonra Rotschild Ailesi yönünü Amerika'ya döndü. 1817 yılında Amerika Kongresi ülkenin özel sektör tarafından kontrol edilen merkez bankası Second Bank of the United States'in kuruluşuna izin verdi. 4 bine yakın yatırımcı bankanın yüzde 80'ini elinde bulundururken, sadece yüzde 20'si Amerikan Federal Hükümete aitti. Amerika'nın önde gelen zenginlerinin kontrol ettiği bankanın bin kadar yatırımcısı Avupalı'ydı. Banka 1836'ya kadar faaliyet gösterebildi. 
1837-1862 yılları arasında resmi bir merkez bankası olmaksızın faaliyet gösteren ABD, 1837-1913 arası ulusal bankaların aktif olduğu dönemi yaşadı. 
AMERİKA MERKEZ BANKASI ÖZEL SEKTÖRÜN KUCAĞINA NASIL DÜŞTÜ?
1907 yılında yaşanan finansal krizde Amerikalılar bankalara hücum etmiş, halktaki paniği dindirmek ve finans sistemine güveni sağlamak için 1908 yılında Başkan Theodore Roosevelt, Ulusal Para Komisyonu kurulmasına karar vermişti. Halk arasında güçlü bir merkez bankasına ihtiyaç olduğu hissi uyandırmak için bu panikler şarttı. Bir benzer panik 1893 yılında yaşanmış. J.P. Morgan, Amerikan devletine borç vererek ülkeyi iflastan kurtamıştı. Roosevelt'in kurduğu komisyon bir çalışma grubu oluşturup Kanada, Meksika, İngiltere, Fransa ve Almanya'ya gidip merkez bankası sistemlerini inceledi. 300 bin dolar masrafla 1909-1912 yılları arasında 30'a yakın rapor yayınladı. 
JEKYLL ADASI'NDA GİZLİ TOPLANTI
Komisyonun ülke ülke gezdiği dönemde 22 Kasım 1910 akşamında New Jersey'nin Hoboken şehrinde ülkenin en tepe noktasındaki finans baronları gizli bir toplantı için trene binmeye hazırlanıyordu. Kimse neden bir arada olduklarını, nereye gittiklerini ve ne konuşacaklarını bilmiyordu. Grubun misyonun ne olduğu yıllar sonra anlaşıldı. Georgia eyaletinin Jekyll Adası'ndaki bir malikanede gerçekleştirilen ve Amerika'nın gidişatını değiştiren gezi, özel sektör kontrolünde bir Amerikan Merkez Bankası nasıl kurulabilir sorusuna cevap bulmak içindi. 
Ulusal Para Komisyonu'nun başkanı olan ve kendisi de zengin bir bankacı aileden gelen Senatör Nelson Aldrich'in başını çektiği heyette, Frank Vanderlip (National City Bank of New York'ın başkanı ve Rockefeller Ailesi'nin temsilcisi), Henry P. Davison (J.P. Morgan Company'nin ortağı), Charles D. Norton (J.P. Morgan'ın kontrol ettiği First National Bank of New York'un başkanı) ve Paul Warburg (Kuhn, Loeb & Company yatırım bankası yöneticisi) yer aldı. 
Paul Warburg'a çalıştığı şirketten ABD'de merkez bankası kuruluşuna lobi yapması için yıllık 500 bin dolar maaş bağlanmıştı. Warburg'un kendisi gibi Alman Yahudisi olan ortağı Jacob Schiff'in dedesi de Rotschild Ailesi ile Frankfurt'ta 'Green Shield'' diye bilinen beş katlı büyük bir evi paylaşmıştı. 
Amerikan merkez bankasını kurmak için uğraş veren heyette yer alan Avrupa'nın en büyük üç bankacı ailesi Rotschild, Schiff ve Warburg aynı zamanda evlilikle yoluyla birbirleri ile akrabaydı. Heyet Başkanı Senatör Aldrich'in kızı Rockefeller'in veliahtı John D. Rockefeller ile evliydi. (Çiftin beş çocuklarından David daha sonraki yıllarda J.P. Morgan Chase'in başkanlığını da yaptı)
Toplantıdan 3 yıl sonra 22 Aralık 1913'te oylamaya katılanların büyük bir kısmının Noel tatilinde olduğu bir gece yapılan oylama ile Amerikan Merkez Bankası yasası 60 hayır oyuna karşın 298 evet oyuyla (Federal Reserve Act) önce Kongre'de kabul edildi. 76 üye oylamaya katılmadı. Ertesi gün Senato yasayı 43 evet, 25 hayır oyuyla onadı. 27 senatör oylamaya katılmadı. Daha önce yasaya hayır diyeceğini söyleyenler de evet yönünde oy kullandı. 1912 seçimlerinde aldığı finansal destek karşılığında 'Başkan olması durumunda Federal Reserve Yasası'nı onaylayacağını' söyleyen Başkan Woodrow Wilson sözünü tuttu. Wilson'un daha sonra söylediği, ''Farkında olmadan ülkemin geleceğini mahvettim,'' sözü tarihe geçti. Amerika tarihinde suikast girişiminde bulunulan 9 başkanın hepsinin Federal Reserve'in kontrolüne karşı çıkan isimler olması bir tesadüf olarak tarihte yerini aldı. 
1816 yılında Bank of England'in özel sektörün eline düşmesinden yaklaşık 100 yıl sonra Amerika Merkez Bankası da özel bankaların kontrolüne geçti. 

Kurulan Merkez Bankasını oluşturan Bankalar ise şöyle;
Merkez Bankası’nın özel banka kartellerinden oluştuğu ve bu bankaların sahibinin Yahudi kökenli olduğuna dikkat çekiliyor. Bu karteller ise şu şekilde sıralanıyor.
1) Rothschild Banks of London and Berlin.
2) Lazard Brothers Banks of Paris.
3) Israel Moses Seif Banks of Italy.
4) Warburg Bank of Hamburg and Amsterdam.
5) Lehman Brothers of NY.
6) Kuhn, Loeb Bank of NY (Now Shearson American Express).
7) Goldman, Sachs of NY.
8) National Bank of Commerce NY/Morgan Guaranty Trust (J. P. Morgan Bank - Equitable Life - Levi P. Morton are principal shareholders).
9) Hanover Trust of NY (William and David Rockefeller & Chase National Bank NY are principal shareholders).
'FED faizi indirdi mi, çıkardı mı' diye yüreği ağzında bekleyenler, aslında bu oyunu kimin yönettiğini görmeli. Tabii hiç bir şey değişmeden devam etse bile. 
(bu yazı Cemil Özyurt'un Paralimanı.com sitesindeki yazısından alıntıdır - Daha fazla bilgi için:  http://www.paralimani.com/abd-merkez-bankasi-ozel-sektorun-eline-nasil-gecti-yazisi-31518/)





12 Ekim 2013 Cumartesi

Yüzyılın Fırtınası // Gizem - Gerilim - İkilem


Yapım: 1999 - ABD
Tür: Dram, Gerilim, Korku
Yönetmen: Craig R. Baxley
Oyuncular: Tim Daly, Colm Feore, Jeffrey DeMunn
Senaryo: Stephen King


O adayı bekleyen çok büyük bir kabus vardır.. Büyük bir fırtına kapının eşiğindedir ve daha önce benzeri görülmemiş bir şekilde Maine adasını vurmaya geliyordur..  Tabi bu büyük şiddetli ve ölümcül tabiat ana olayının bir de gizemli tarafı vardır..  Şeytani bir şeyler , sanki kasırga yetmezmiş gibi elini o adaya koyacaktır... 
Stephen King 'den 1999 yapımı ve yine en ufak bir noktasını tahmin etmenin güç olduğu bir gerilim filmi. 


Film, 4 saat süren bir uzunluğa sahip olsa da, konunun iyi işlenişiyle birlikte kendini bir çırpıda izletmeyi başarıyor. Bunda, filmin Stephen King'in imzasını taşıyor olması ve başarılı bir kitap uyarlaması olmasının etkisi hayli fazla. Filmlerde kar ve izole edilmişlik temalarını seven biri olarak, filmde yaratılan bu atmosferle film sizi adeta içine çekiyor ve kasaba halkından biri gibi hissettiriyor. 

Korku-gerlim türündeki filmleri sevenlere bu filmi kaçırmamalarını tavsiye ederim.
İyi seyirler..





10 Ekim 2013 Perşembe

Evrenin Ucuna Yolculuk Belgeseli


Morgan Freeman ile Solucan Deliği


Morgan Freeman ile Solucan Deliği; sunumunu ve yapımcılığını Morgan Freeman'ın üstlendiği; yaşadığımız evreni, oluşumunu ve birçok bilinmeyeni anlatan bir belgesel serisi. Bence her bilim kurgu severin arşivinde olması gerekli.

1. sezonu:
1. what happened before the beginning? - (başlangıçtan önce ne oldu?)
2. are we alone? - (yalnız mıyız?)
3. is time travel possible? - (zaman yolculuğu mümkün mü?)
4. how did we get here? - (buraya nasıl geldik?)
5. what are we really made of? - (aslında ne'den yapıldık?)
6. the riddle of black holes - (kara deliklerin sırrı)
7. beyond darkness - (karanlığın ötesi)
8. is there a creator? - (bir yaratan var mı?)

2. sezonu şöyledir: 
1: is there life after death? ölümden sonra yaşam var mı?
2: is there an edge to the universe? evrenin bir kenarı var mı?
3: does time really exist? zaman gerçekten var mı?
4: are there more than 3 dimensions? üçten fazla mı boyut var?
5: is there a sixth sense? altıncı his diye bir şey var mı?
6: are there parallel universes? paralel evrenler var mı?
7: how does the universe work? evren nasıl çalışıyor?
8: can we travel faster than light? işıktan hızlı yolculuk edebilir miyiz?
9: can we live forever?
10: what do aliens look like?

Aşağıda ise belgeselden bazı bölümleri sizlere sunuyorum.






Belgesel serisinin yeni sezon bölümleri, Discovery Science kanalında, 13 ekim 2013 21:00 da, gösterime girecek. Belgesel severlere duyurulur.


Cern Deneyi - Atom Çarpıştırıcılar // National Geographic


İyi seyirler..

Büyük Dünya Tarihi Belgeseli

Mezopotamya’nın ilk sakinlerinden, Mısır ve Babil’in harikalarına... Fransız Devrimi’nden Sanayi Devrimi’ne, dünyayı şekillendirenlerin hikayesi ''Büyük Dünya Tarihi'' Belgeselinde..

















İyi seyirler..

Uygarlığın Büyük Hazineleri Belgesel Serisi













Herşeyin Teorisi Belgeseli




Her Şeyin Teorisi'nde CERN'in kapılarını aralıyor ve tüm zamanların en pahalı bilimsel araştırmasının perde arkasına bakıyor: Tanrı'nın zerreleri de denen Higgs parçacıklarının varlığını kanıtlamak! Bilim insanları her şeye kütle kazandıranın bu parçacık olduğu düşünülüyor. Higgs parçacığını bulmak için sürdürülen arayış, evreninin işleyişine ilişkin çok daha büyük bir araştırmanın parçası. Tanrı'nın zerreleri, bir yandan "Neden varız?" gibi soruları yanıtlamayı vadederken diğer yandan doğanın Büyük Birleşik Kuram'ının da hayati bir bölümünü oluşturuyor. Araştırmanın odağındaysa kar tanelerini güzel, insan yüzlerini çekici kılan aynı özellik var: basit ve büyüleyici simetri kavramı..




İyi seyirler..

BBC İnsan Beyni Belgeseli


İnsan bedenini anlamak için büyük ilerlemeler kaydedildi. Ama insan beyni kendimizi anlamamız konusunda belkide ulaşacağımız son nokta. Bu belgesel serisinde insan beyninin nasıl çalıştığını, dünyayı nasıl algıladığını ve beynimizin ne kadarını kullandığımızı öğreniyoruz. 




İyiseyirler..

Doomsday


Tür: Bilimkurgu, Aksiyon, Korku
Yönetmen: Neil Marshall
Oyuncular: Rhona Mitra, Malcolm McDowell, Bob Hoskins, Adrian Lester
Senaryo: Neil Marshall

Filmin konusu şöyle; 30 yıl önce İskoçya’da ortaya çıkan bir virüs tüm insanların yaşamını alt üst etmiştir. Bu ölümcül virüsün yayılmaması için karantina altına alınan ülkede hala hayatta olan insanlar ölüme terk edilir. Bu duvarın ardında yıllarca izole edilen virüs, İngiltere’de yeniden ortaya çıkar. Hükümet bu virüsü yok etmesi ve tedavi yöntemi bulması için bir ekibi duvarın ardına yollar. Bu duvarın arkasında ne olduğu bilinmiyor, tek bilinen harabeler içinde bir cehenneme doğru yol alıyor olmaları... (alıntı-sinemalar.com)


Doomsday, güzel bir aksiyon filmi olmuş. Özellikle ''post apocaliptic'' türündeki filmleri sevenlerin hiç sıkılmadan izleyeceklerine eminim. Oyuncuları başarılı ve kurgusu da oldukça güzel. Daha önce ''28 Gün Sonra'' ve ''28 Hafta Sonra'' gibi benzer konulu filmleri de izlemiştim. Doomsday'i de en az onlar kadar başarılı bulduğumu söylemeliyim. 

Hepinize iyi seyirler :)

Incendies // İçimdeki Yangın


İnsanı tersköşe yapan, çok çarpıcı  filmlerden biri ''Incendies''..(Bu nedenle, filmi izlemeden önce film hakkında pek fazla bişey okumayın derim etkileyiciliğini kaybetmemesi için.)

Film, vasiyetinde çocuklarına memleketi Lübnan'a dönüp abileriyle babalarını bulmalarını isteyen bir kadının gençliğinde yaşadığı sancılı yıllarını ve çocuklarının bu geçmişle yüzleşmelerini konu alıyor..
Savaşın en kötü hallerini görebileceğiniz ve dahası birbirini kaybetmiş bir annenin ve çocuğunun hayatlarının hangi noktasında karşı karşıya geldiklerini en trajik şekilde izleyebileceğiniz iç burkan bir dram..

Dram severlerin kaçırmamasını tavsiye ediyorum. İyi seyirler :)


Hodejegerne // Harika bir kaçma-kovalamaca..



İzlediğim en heyecanlı ve sürükleyici filmlerden ''Hodejegerne''.. Temposu hiç düşmeyen bir kaçma-kovalamaca hikayesi..Başarılı bir senaryo ve harika bir kurgu ile tadına doyulamayacak bir Norveç filmi..

(Hodejegerne'yi google'da aratınca Headhunters / Kafaavcıları isimlerini de görüceksiniz ancak bu isimleri sizi ürkütmesin çünkü  korkutucu bir unsur içermiyor..Aksine nefes kesici bir aksiyon filmi..)

Filmde, zengin bir işadamı görüntüsünde olan hünerli ve başarılı bir hırsız olan (Roger Brown / Aksel Hennie) ile eski bir paralı asker (Clas Greve/ Nikolaj Coster-Waldau) arasında geçen kıyasıya bir kovalamaca anlatılıyor.


                             

Oyuncular da oldukça başarılı. Özellikle başroldeki Aksel Hennie'nin performansını çok beğendim. Kendisini de ilk kez bu filmle tanımış oldum. Nikolaj Coster-Waldau ise oyunculuktaki başarısını Game of Thrones dizisinde Jamie Lannister rolüyle devam ettiriyor.

Macera ve gerilim türlerindeki filmlerden hoşlananlar için mutlaka tavsiye edilir. Film ile ilgili yorumlarınızı da bekliyorum. Hepinize iyi seyirler :)

Hidalgo..Bir at masalı..


Kör olmasına rağmen tam 19 yarış kazanan İtalyan yarış atı Laghat'ın hikayesini duydunuz mu bilmiyorum? Laghat, gözleri görmemesine rağmen şimdiye kadar hiçbir kaza da yapmamış, 16 atın koştuğu kalabalık pistlerde dahi diğer atlara çarpmamış. Bu haberi okuyunca, aklıma Hidalgo gelmişti. Hidalgo da, hiç alışkın olmadığı Arabistan'ın kızgın çöllerinde safkan Arap atlarıyla girdiği mücadeleden birinci gelerek herkesi şaşırtmıştı. Beni etkileyen şey, bu filmin de konusunun gerçek bir hikayeye dayanıyor olması. O yuzden, bu filmi anımsamışken, film ile ilgili görüşlerimi sizlerle paylaşmak istedim.



Hidalgo, insanlarla hayvanların arasındaki bağların ne kadar kuvvetli olabileceğini gösteren filmlerden biri.Konusu gerçek bir hikayeye dayanıyor ve her kültürden esintiler taşıyor..Arap kültürü, Kızılderili kültürü, Amerikan kültürü, İngiliz kültürü..Filmde Amerikan şovenizmi de yok değil, Araplara karşı zafer kazanan Amerikalı kovboy ve onun atı..Diğer Amerikan filmleri gibi klişeler taşıyor kuşkusuz ancak filmdeki şovenizmin kabul edilebilir yanı Wounded Knee (Yaralı Diz) katliamına değinmeleri ve beyaz adamın kızılderililere yaptıklarına eleştirel olarak bakabiliyor olması.



Filmde, Yüzüklerin Efendisi filminden de tanıdığımız Aragorn karakterine hayat veren Viggo Mortensen baş rolde.. Başrolü paylaştığı, Mustang cinsi atı Hidalgo ise rolünün hakkını çok iyi vermiş gerçekten :) Özellikle Hidalgo'nun bakışları yüreklere dokunur cinstendi.

Hepinize iyi seyirler ve iyi haftasonları diliyorum :)

Sliding Doors // Rastlantının Böylesi



Yaşadıklarımızın ve olayların hayatımızı nasıl şekillendirdiğini anlatan çok güzel bir film ''Sliding Doors''. Fatalizm kavramını sorgulayan; paralel evrenler, senkronizasyon ve özgür iradeyi çok iyi işlemiş bir melodram-romantik komedi.
Filmde, sadece birkaç saniye fark ile kaçırılan bir trenin hayatı nasıl farklılaştırabileceği üzerinde duruluyor. Helen karakterinin, bir treni kaçırmış haliyle ve o trene yetişmeyi başarmış olması durumunda, ilerideki yaşamlarını senkronize bir şekilde izliyorsunuz ve filmde görüyorsunuz ki Allah bize bir yol çizmiş, A veya B yolu farketmez, sonunda aynı yere çıkıyorsunuz aslında. Sadece, sonuca ulaşana kadar hayatınıza etki eden insanlar ve olaylar değişiyor. Dolayısıyla, ''kaderinde ne varsa o olur'', ''herşey olacağına varır'', ''her işte vardır bir hayır'' sözlerini gerçekten çok iyi kanıtlayan bir film olmuş.


 Filmin kurgusunu ve oyunculukları da oldukça başarılı buldum..Özellikle James karakterini canlandıran John Hannah'ın perfonmasını çok beğendim. Gwyneth Paltrow da güzelliği ve zerafetiyle her daim beni büyülemeyi başarmış bir oyuncudur zaten. Filmin senaristi ve aynı zamanda yönetmeni olan Peter Howitt'i de ayrıca kutlamak lazım. Böylesine farklı ve yazması zor bir senaryoyu dağıtmadan, konudan uzaklaşmadan yazabildiği ve aynı şekilde geçişlerin bu kadar çok olduğu filmde konudan sapmadan, izleyiciyi filmde tutabilen bir yönetmenlik başarısı sergilediği için..
Dolayısıyla, Sliding Doors'u daha önce izlememiş olanlara tavsiyem, en acilinden izleyiniz ve izlettiriniz :)